Peyk - Anlamak işe yaramaz teslim olursak...

Peyk 2011'de yılın albümü listelerinde ilk sıralara yerleşen ikinci albümü 'İçimdeki İz'in ardından, 2014'ün en iyi albümlerinden birini çıkardı. 'Teslim olma'yla müziğinin çıtasını bir kademe daha yukarıya taşıyan grup, bu defal bol reggaeli tınısını biraz daha çeşitlendirmiş. Albümde ilk iki albümde yer alan bazı parçaların ustalarla birlikte icra edilmiş alaturka versiyonları da bulunuyor.


Gezi sonrası bir albüm olarak, ortak hafızamızın en haysiyetli günlerinden de hayli etkilenmiş bir albüm bu. Bir önceki albümdeki 'Artık hayalim yok' diyen yorgun şarkı Sobe'ye gönderme yapan Sobe II, 'Yanıyor sokak' diyerek Gezi'yi müjdeliyor. Peyk'le yeni albümü konuştuk.

>> Peyk kendi gerçeğini nasıl tarif eder? Dünyaya nereden bakar? En çok neyi kafaya takar?
İrfan Alış: Peyk yaşadığı dünyanın gerçeklerini anlamayı denerken bunun bir işe yaramayacağını da bilir. Anlamak işe yaramaz teslim olursak... Ama haksızlıkların hakim olduğu bu düzende yenilmenin kabullenmekten daha iyi olduğunu düşünür. Dünya da yenilenlerin penceresinden bakar... Umutsuzluğun içinde küçük zaferler yaratmanın derdindeyiz...

Serdal Ersoy: Peyk bir nevi iletişim aracı olarak kullanır müziği. Ütopik belki ama, bir şeyleri değiştirebilmeyi umut eder. O nedenle sözler daha öndedir ve belirgin bir kaygı taşir. Ve de müzik biraz söze hizmet eder.

>> O zaman neden sadece şiir yazmıyorsunuz?
S.E.: Karşındaki insanla, müziği kullanarak kurduğun bağla, şiirle kurduğun bağ aynı güçte degil... Ayrıca bu şarkı sözleri hiç fena değiller şiir olarak da... Ama tabii ki Turgut Uyar'ların Metin Eloğlu'ların yanına bunlara şiir demek de aptalca olurdu...

'SERMAYEYE YETER DEMEK İÇİN'

>> Albüm Gezi sonrası yaşadıklarımızdan hayli etkilenmiş. Bu süreç sizi yordu mu enerji mi verdi?
İ.A.: Şaşırttı. Sokaktaydık ve uzun zamandan sonra 'Yeter' diyorduk. İnsanlar sadece bağırıyor ve hayatlarının ellerinden alınmasına isyan ediyordu... Derdimiz ağaçların temsil ettiği halkın alanlarına saldıran, her yanımızı saran sermayeye 'yeter' demekti... İlk gazı yediğimde bir köftecide yemek yiyordum... Gaz yediğim ve kendimi kaybettiğim bir anda, ağzım burnum birbirine karışmışken, gaz maskeli iki genç koluma girip beni ara sokaklara götürdü... Beni taşıyan gençlerden biri 'Abi sırası değil ama, müziğin hastasıyım' dedi... Gözlerim iyi ki yaşlar içindeydi hali hazırda...

Özgür Ulusoy: Gaz iyi geldi çok.

S.E.: Aslında bizim içimizde hep bir Gezi var olmuştur. Çoğu şarkımız sanki Gezi'den etkilenip yazılmiş gibi dursa da aslında daha öncesinde yazılmıştır, bir şarkı hariç.

'SAVURMAK HAYATIN ....DA VAR'

>> Gelelim Sobe II'ye; insanı önceki albümde yer alan 'Sobe'de 'Artık hayalim yok'tan; 'Uyanıyor sokak'a savuran hayat hakkında bir şey söylemek ister misiniz?
Ö.U.: Gezi olmadan bir süre önce insanları harekete geçirebilecek bir söz-müzik üzerine konuşuyorduk, sağolsun Geziciler; bize bir tek tarif etmek kaldı sonunda. İrfan da güzel etti bence, işin cıvığına kaçmadan söylenebilecek iyi sözler bunlar olabilirdi.

Ertan Çalışkan: Savurmak hayatın ........da var. (Gülüyor) Bize düşen onu iyiye yönlendirmek olmalı.

S.E.: Sobe de bir isyanı anlatır aslında, her ne kadar kişisel gibi dursa da. 'Kim sana bunu yap diyor?' ile başlar şarkı... Evet belki eylem olmadığı için miskinlikten harekete geçilmiş gibi duruyor.

>> Ölümsüzler de Gezi'yi mi anlatıyor? Nasıl bir düzen istiyorsunuz?
İ.A.: Ölümsüzler ben doğuda askerken, 19 yaşında ve savaş şartlarında yazılmıştır. Kutsallaştırılmış rezil bir savaşta dağlarda birbirine kırdırtılmış gençlerin; ki ben onlara bu toplumun günah keçileri diyorum, ölümlerine yapılmış bir ağıttır... Aileleri onların nasıl öldüğünü bilmiyor, ben biliyorum... Kutsallaştırıp avundular ve bunu normalleştirdiler... Hala Gata'da yatan arkadaşım var, hafızasını yitirdi; geçmişi yok ve geleceği de... Devletten alacağı malul maaşını bekliyordu geçen sene... Onu aradığımda 'Afedersin ama rahatsızım hatırlamıyorum hiçbir şeyi' dedi... Nasıl bir düzen mi istiyorum, beni öldürmeyen ve öldürtmeyen bir sistemle başlayabiliriz...





'DERDİMİZ ANAAKIM DEĞİL SANSÜR'

>> Kare Kafa'da 'rejisör onlar' diyorsunuz. E hani yanıyordu sokak? Özgürlüğü suç sayılan figürana Kare Kafa mı denir?
İ.A.: Sisteme çalışıp bu gidişi yok sayanlar ve buna destek olup çıkarlarını koruyanlar... Bir gün bunun bedelini ağır ödeyecekler...

E.Ç.: Sistem bozulur, işler kötüye gider diye kimse olanlara ses çıkarmıyor. Korkarım bunu çok derinlerimize işlediler. Gezi'ye bu yüzden şaşırdığımız doğrudur.

>> 'Adulation' (Dalkavukluk) demişken medyaya gelelim. Gezi'den sonra anaakım medyaya röportaj vermeyeceğinizi açıklamıştınız. Anaakım sizi çok seviyor, gerçekten vermeyecek misiniz?
İ.A.: Anaakım medya, bizim söylediklerimizi sansür etmeden yazabilirse neden olmasın... Onlara bunu sorduğumuzda, mümkün olamayacağını söylediler. Biz de kabul etmeyeceğimizi söyledik. Yani bizim asıl sorunumuz anaakım medya değil, sansürdür..

S.E.: Aslında söylediklerimizi yazabileceklerse niçin olmasın. Asgari ücretten bahseden bir grup ne kadar ilgi çekici olurdu onlar için...

>> Üçüncü albümde nostaljinin zamanı mı geldi? Önceki albümlerde yer alan şarkıların yeni versiyonlarını neden kullanmak istediniz?
İ.A.: Onlar bitmemişti kafamızda... Yani yapmak istediğimiz şeylerdi halihazırda. Sonra Hasan Saltık da imkan sağlayınca daldık balıklama... Usta müzisyenler geldiler ve partisyonları istediğimiz gibi ve bazen daha da iyi caldılar...

E.Ç: 'İçimdeki İz' yapılıp yapılıp bozulan bir şarkıydı, versiyonları bir albümün çoğunu kaplardı. İkinci albüme koyduğumuz ki çok severim halihazırda, 'Acaba tam oldu mu, hakkını verebildik mi' diye birbirimize sorduğumuz bir versiyondu -aynısı 'İstanbul' için de geçerli... Son albümde gönüllerini almaya çalıştık şarkıların.




'Doğan görünümlü Şahin gibi'

>> Reggae'ye ne oldu? Şimdi daha çok ses var albümde... Ne yenilendi?
İ.A.: Eskiden birçok müzisyenin olduğu karışık kasetler olurdu, bu albüm onlara benzedi... Ama tek fark, aynı grup ve onun farklı şarkıları var bu defa... Yenilenmedi aslında bunlar en eski şarkılarımız... Ama hala yeni duruyorsa doğan görünümlü şahin gibi (Gülüyor)...

Ö.U.: Çok geniş bir zaman aralığında yapılmış besteler var bu albümde, onun için böyle oldu doğal olarak. İkinci olarak da bunlar daha çok düzenlemeyle ilgili şeyler. Örneğin ikinci albümdeki 'Dol Gözüm' ilk yapıldığında o da 'tango' içeriği taşıyordu, bir gittik geldik, acaba nasıl olsun diye, sonradan albümdeki hali kendiliğinden oldu. Üstüne gitseydik belki o da tango olacaktı. Ya da 'Sobe' üstüne ilk çalışırken elimizdeki seçeneklerden biri şimdi yaptığımız 'Sobe II'nin altyapısıydı, böyle de çaldık o ara, sonra sözlere oturmadı filan diye vazgeçtik. Deminki hikaye yine; şarkı ne olmak istiyorsa onu oldurmakla ilgili.

E.Ç: İlk başta uzun yıllar reggae davulu çaldığım için içime kazınmıştı, başka bir şey çalamıyordum açıkçası; onun etkisi büyük. Yenilenme değil de çeşitlenme daha uygun bence.

>> Şarkı sözleri toplumsal meselelere, ortak hayatlarımıza göndermeler içerdiğinden, hikayelerine hakimiz. Romantik Karate fena halde iki kişilik, insan merak ediyor, sonra ne oldu, abla sende kaldı mı, yataktan çıktı mı?
İ.A.: Bu tamamen ablaya kalmış bir final... Eğer kalmak istiyorsa abla kalsın... İstemiyorsa da gitsin... Hoş kalmadıysa neden yapılsın ki bu şarkı (Gülüyor)

E.Ç: Valla biz yan odada prova yapıyorduk. Sabah yalnızdı İrfan. Haa, belki erken işe gitmiştir abla. (Gülüyor)

Röportaj: Ömür ŞAHİN (Birgün)